38,8288$% -0.13
44,2252€% 0.18
52,3754£% 0.21
4.164,25%0,53
6.839,00%0,29
4328566฿%3.86629
HOLLANDA/Daha önce Azınlıklar Bakanlığı yapmış olan Rita Verdonk’a ‘Vicdansız Sabuha’ lakabını takarak baş belalısı olmuştum.
Daha sonra bizi umutlandırarak aynı Bakanlığa gelen Ela Vogelaar’a da, ‘Siz Verdonk’un klonlaşmış halisiniz’ demiştim.
Şimdi de, İltica ve Göç Bakanı olarak gelen, sabıkalı Marjolein Faber’e sesleniyorum:’Lale ve futbolunuza kan damlatmayın’.
Hollanda, tarih boyunca hoşgörünün ve çokkültürlülüğün simgesi olmuş bir ülkedir. Bu değerlerin korunması ve geliştirilmesi, sadece yabancı kökenliler için değil, Hollanda’nın tamamı için gereklidir.
Irkçı politikaların ve söylemlerin Hollanda’nın geleceğine zarar vermesine izin vermemeliyiz. Tüm toplumu, bu tehlikeye karşı bilinçli ve duyarlı olmaya davet ediyorum.
Dün akşamki Hollanda-İngiltere maçı için kısa bir analiz.
(Haberin Hollandacası en altta)
(Nederlandse versie van het nieuws is onderaan)
İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda’nın son yıllarda göç ve entegrasyon politikaları konusunda yaşadığı değişiklikler, ülkenin çokkültürlü yapısını ciddi şekilde tehdit eden bir süreci işaret ediyor.
Geçmişte, Rita Verdonk’un Azınlıklar Bakanı olarak sert politikalarıyla, ırkçılık hafızalara kazınmıştı. Onun katı ve vicdansız tavırları yüzünden kendisine, “Vicdansız Sabuha” lakabını takmıştım.
Verdonk’un ardından gelen İşçi Partili Ela Vogelaar’dan daha insaflı ve kapsayıcı bir yönetim beklerken, o da ne yazık ki ‘Uyum Yasası’nı daha sert bir hale getirdi. Bir basın toplantısında bu sert tavrından geri adım atmayan Vogelaar’a, “Biz Rita Verdonk’tan kurtulduğumuz için sevinmiştik ama görüyorum ki siz de Verdonk’un klonlanmış halisiniz,”diyerek tepkimi dile getirmiştim. (Verdonk ve Vogelaar hakkındaki eski yazılarımı en altta bulacaksınız)
Şimdi ise, Wilders’in Partisi PVV’den Marjolein Faber’in İltica ve Göç Bakanı olarak atanması, Hollanda’daki yabancı kökenliler için yeni ve daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Faber, geçmişte İslam ve yabancı düşmanlığı ile bilinen, nüfus değişimini ima eden ‘Omvolking’kelimesini kullanarak bu görüşlerini açıkça ortaya koymuştu. Bakan olduktan sonra bu sözleri hatırlatılan Faber, sadece “sözümü geri alıyorum”demekle yetindi ve özür bile dilemedi.
Bu gelişmeler ışığında, Hollanda’da yaşayan yabancı kökenli bireylerin büyük bir olumsuzlukla karşı karşıya olduğunu söylemek abartı olmaz. Faber’in muhtemel yasaları, ırkçıları cesaretlendirecek ve cami baskınları gibi saldırıların artmasına neden olacaktır. Hollanda’nın çokkültürlü yapısı ve hoşgörü değerleri bu tür politikalarla büyük bir zarar görebilir. (Faber’in geçmişini de altlarda bulacaksınız)
Son günlerde yaşadığımız bazı olaylar da bu gerginliğin üzerine tuz biber ekmiş durumda. UEFA’nın Merih Demiral’a 2 maç ceza vermesi sonucunda Hollanda’ya 2-1 mağlup olmamız, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesine neden oldu. Maç öncesinde sarf edilen sözler ve yaşanan gerginlikler, zaten kırılgan olan Hollanda-Türkiye ilişkilerini daha da zedeledi. Sporun birleştirici gücü, ne yazık ki bu olayda çatışma ve ayrışmanın bir unsuru haline geldi. Hollanda’daki Türkler ve Türk kökenliler, saygı ve minnet hissi besledikleri Hollanda milli takımının başarılı olmasını açık bir dille ifade ettikleri halde, Hollandalılardan buna karşı hoş bir söz gelmedi.
“Lale ve futbolunuza Kan Damlatmayın” başlıklı bu yazı ile, bu tehlikeye dikkat çekiyor ve toplumun her kesiminden insanları birlik ve dayanışma içinde olmaya çağırıyorum. Hollanda’nın temel değerleri olan hoşgörü ve eşitlik ilkelerinin korunması için, tüm toplumsal kesimlerin birlikte hareket etmesi, bu ayrımcı ve yabancı düşmanı politikaların karşısında durması gerekmektedir. Yabancı düşmanlığı ve İslamofobiye karşı daha güçlü bir direnç göstermek, bu ülkenin geleceği için hayati önem taşımaktadır.
Birkaç münferit olayı hesaba katmazsak, Hollanda, tarih boyunca hoşgörünün ve çokkültürlülüğün simgesi olmuş bir ülkedir. Bu değerlerin korunması ve geliştirilmesi, sadece yabancı kökenliler için değil, Hollanda’nın tamamı için gereklidir. Irkçı politikaların ve söylemlerin Hollanda’nın geleceğine zarar vermesine izin vermemeliyiz. Tüm toplumu, bu tehlikeye karşı bilinçli ve duyarlı olmaya davet ediyorum.
“Lale ve futbolunuza Kan Damlatmayın” başlığı altında, Hollanda’nın bu zor döneminde bir kez daha hoşgörüyü, eşitliği ve insan haklarını savunma çağrısında bulunuyorum. Gelin, birlikte bu tehlikeli gidişatı durduralım ve Hollanda’yı yeniden barış, hoşgörü ve çokkültürlülüğün simgesi haline getirelim.
HOLLANDA (ORANJE)-İNGİLTERE MAÇI
Dün akşam Hollanda milli takımının (Portakallar) İngiltere’ye yenilmesi hepimizi üzdü. Kim bilir, Türk milli takımı İngiltere ile oynasaydı belki de kazanırdı.
Hollanda milli takımını çalıştıran Ronald Koeman’ın son dönemde aldığı kararlar büyük tartışmalara yol açtı. Atletico Madrid’te bu sezon hiç forma şansı bulamayan Memphis Depay’ı ısrarla ilk onbirde oynatması, aynı zamanda formda olan golcü Wout Weghorst’u sürekli yedek kulübesinde tutması büyük eleştirilere neden oldu.
Weghorst, son dakikalarda oyuna dahil edildiğinde dahi etkili performans sergileyerek takımını birçok kez kurtarmış bir oyuncu. Özellikle Türkiye maçında ikinci yarının başında oyuna girip galibiyeti getiren golü attırması, onun ne kadar önemli bir futbolcu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Buna rağmen Koeman, Weghorst’u ilk onbirde başlatma konusunda ısrarla direniyor ve bu da hem taraftarlar hem de futbol otoriteleri tarafından anlaşılır bulunmuyor.
Dün akşam İngiltere karşısında alınan yenilgi ise bardağı taşıran son damla oldu. İlk yarıda etkisiz bir oyun sergileyen Hollanda, Weghorst’un ikinci yarının başında oyuna girmesiyle bir nebze toparlandı ancak bu kez Weghorst’un çabaları takımını kurtarmaya yetmedi. Bu mağlubiyet sonrası Koeman’ın milli takımın başındaki geleceği ciddi şekilde tartışılmaya başlandı.
Koeman’ın Memphis Depay ısrarı ve Weghorst’u yedek kulübesinde tutma kararı, takımın performansını olumsuz etkiliyor. Weghorst gibi formda bir golcünün sürekli olarak yedekte beklemesi, onun performansını da olumsuz etkileyebilir ve moral bozukluğuna yol açabilir. Koeman’ın bu inadını kırması ve takımın en formda oyuncularını sahaya sürmesi gerekiyor.
Artık Hollanda Futbol Federasyonu’nun ve Koeman’ın bu durumu gözden geçirerek doğru kararlar alması gerektiği açıkça ortada. Aksi takdirde, milli takımın performansı daha da düşebilir ve bu da Hollanda futbolu için büyük bir kayıp olur.
YENİ BAKAN MARJOLEIN FABER’i TANIYALIM:
Geçmişte yaptığı ırkçı davranışlar ve sarfettiği ırkçı söylemler.
Marjolein Hillegonda Monica Faber-van de Klashorst
16 Haziran 1960 doğumlu
Doğum yeri Amersfoort
Pozisyon 2 Temmuz 2024’ten beri İltica ve Göç Bakanı
Parti:Özgürlük için Parti (PVV)
Fonksiyonlar
2011-2023 Gelderland İl Meclisi Üyesi (aynı zamanda grup başkanı)
2011-2023 Üst Meclis Üyesi (2014’ten itibaren grup başkanı)
2023-2024 Alt Meclis Üyesi
2024-Günümüz İltica ve Göç Bakanı
Marjolein Hillegonda Monica Faber-van de Klashorst (Amersfoort, 16 Haziran 1960) Hollanda Özgürlük Partisi’nden (Partij voor de Vrijheid, PVV) bir siyasetçidir. Kendisi 2 Temmuz 2024 tarihinden bu yana İltica ve Göç Bakanı olarak görev yapmaktadır.
Faber daha önce 2011-2023 yılları arasında, PVV Grup Başkanı olarak, Gelderland Eyalet Meclisi üyeliği yapmıştır. Ayrıca 2011’den 2023’e kadar Birinci Meclis (Senato) üyesiydi. 2014’ten itibaren burada meclis grup başkanı olarak görev yaptı. 2023’ten 2024’e kadar İkinci Meclis (Parlamento) üyesiydi.
Gençlik yılları, kariyeri ve ailesi
Faber-van de Klashorst Amersfoort’ta doğdu ve ikinci kuşak bir kasap ailesinde büyüdü. Gençliğinde siyasetle ilgilendiğini söyledi. Utrecht’te tanısal radyoloji ve in-vivo nükleer tıp alanında yüksek mesleki kurslara katıldıktan sonra 1981’den itibaren Amersfoort De Lichtenberg hastanesinde tanısal ve nükleer laboratuvar asistanı olarak çalışmaya başladı. 1988’den itibaren ICT sektöründe çeşitli görevlerde bulundu. Bu uzmanlığı sayesinde 2000 yılında, bankaları ipotek portföylerinin teknik ve finansal yönetiminde destekleyen bir finansal hizmetler sağlayıcısı olan Stater şirketinde bir pozisyon aldı. Burada ticaret ve ICT’nin kesiştiği noktada çalıştı. Faber çocuklarını büyüttükten sonra siyasete atıldı,
Halkın Temsilcisi
Yaklaşık 50 yaşındayken televizyonda Geert Wilders ve Fleur Agema’nın yer aldığı bir reklam filmi gördü ve Wilders’e partisinin halk temsilcisi olmak için başvurdu. 2011 İl Meclisi seçimlerinde Gelderland İl Meclisine seçildi. Ayrıca burada parlamento grup lideri oldu. Aynı yıl 7 Haziran’da, Meclis’e de (Senato) seçilen Faber (çifte göreve izin veriliyor), 10 Haziran 2014 tarihinde Birinci Meclis (Senato) PVV partisinin başkanı seçildi. Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçilmesi nedeniyle bu tarihte grup başkanlığından istifa eden Marcel de Graaff’ın yerine seçildi ve halefi oldu. Faber, Senato’da Göç ve İltica Komitesi / JHA Konseyi’nin başkanıydı.
Her ne kadar 2015 Üst Meclis seçimlerinde PVV listesinin başında yer alsa da, PVV milletvekillerinden sadece birkaç oy alabilmiştir. Bunun nedeni, PVV web sitesi için oğlunun şirketine rapor etmediği bir BT ihalesi verilmesi ve bunun gazeteciler tarafından ifşa edilmesinin ardından istifa etmeyi reddetmesiydi. Ayrıca 2019 Senato seçimlerinde ve 2023 Senato seçimlerinde PVV’nin liste lideriydi.
Gelderland’da Faber, milletvekili Co Verdaas’ın İl Meclisinde hiçbir sonuç doğurmayan ancak daha sonra Rutte II kabinesindeki devlet sekreterliğinden istifa etmesine neden olan harcama talebi davranışını araştırdı. Faber ayrıca köftenin il hükümet binasının kantinindeki menüde kalmasını sağladı.
2015 yılında Faber, PVV partisinin kaç tane İslami kurum olduğunu takip ettiği “Gelderland’ın İslamlaşma Haritası”raporunu sundu. Toplumda İslam, camilerin rolü ve cihatçıların nereden geldiği üzerine bir araştırma yaptırdı. Buna eşlik etmek üzere, direniş çağrısı içeren Gelderland’daki İslami İstilayı Durdurun videosunu hazırladı.
2023 parlamento seçimlerinde PVV’nin aday listesinde seçilebilir yedinci sırada yer aldı. 6 Aralık 2023’te Alt Meclis üyeliğine seçildi ve Üst Meclis üyeliği sona erdi.
Bakanlık
Faber, 2 Temmuz 2024 tarihinde yeni Schoof Kabinesinde İltica ve Göç Bakanı olarak atandı. Bu bakanlık, söz konusu kabine göreve başladığında kurulmuştur; daha önce bu politika alanı Adalet ve Güvenlik Bakanlığı’na bağlıydı.
Tartışmalar
Faber açık sözlülüğüyle tanınıyor. O dönemde aynı zamanda Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı olan Nijmegen Belediye Başkanı Bruls’u korona döneminde “eşi benzeri görülmemiş bir virüs rezervuarı”, eyalette iklim hakkında konuşan 12 yaşındaki bir çocuğu “iklim askeri” ve İl Meclisindeki meslektaşlarını “sahte milletvekilleri” olarak nitelendirmiştir. Faber’e göre İslam kınanması gereken bir ideolojidir. “Eğer bunu durdurmazsak, her şeyimizi kaybedeceğiz; özgürlüğümüzü ve demokrasimizi. Kadınlar için, eşcinseller için, aslında herkes için, tüm inançsızlar için bir kabus.”Hollanda’da daha az Faslı olacağına dair düzenleme vaadi etrafında koparılan yaygarayı anlamadı çünkü “daha az Faslı” sloganında yanlış bir şey yoktu.[8] Wilders’e göre 2015’te halk için, daha az İslam, daha düşük vergiler ve daha fazla sağlık hizmeti için savaşan rüya gibi bir adaydı.
Şubat 2015’te Faber, NRC Handelsblad tarafından yapılan ve PVV partisinin web sitesinin bakımını oğlunun ortağı olduğu bilişim şirketine yaptırdığını ortaya çıkaran bir soruşturmayla ilk kez kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırıldı. Bu işlemin 8.000 avronun üzerinde bir grup parasını (grubu desteklemek amacıyla) içerdiği ortaya çıktı.
1 Mart 2015 tarihinde NPO Radio 1’de liste liderlerinin tartışması sırasında Faber, diğer partilerden gelen baskılara rağmen istifa etmeyi düşünmediğini, ancak faturayı kendisinin ödeyeceğini açıkladı
2015’te Nijmegen’deki bir bakım merkezinde, o sırada Heumensoord’daki barınakta kalan bazı sığınmacılarla birlikte yapılması planlanan bir yemek gecesi, Faber’in internette yürüttüğü bir kampanyanın tehdit ve hakaretlere yol açması üzerine iptal edilmek zorunda kaldı. Bu ve benzeri ifadeler nedeniyle bir Hoevelaken sakini nefret söylemi ve ayrımcılık suçlamasında bulundu. Faber hakkında dava açılmadı.
Faber 2017 yılında Wilders, Markuszower ve diğer bazı kişilerle birlikte Arnhem belediye binası önünde Fas doğumlu Ahmed Marcouch’un belediye başkanı olarak atanmasını “Arnhemnistan’a hayır!” sloganı altında protesto etti.“Ülkemizi kaybediyoruz!” diye de feryat etti.
Wilders’in söyleminde bu, Marcouch’un Arnhem’i bir İslam şehrine dönüştürmek isteyeceği ve geri alınması gerektiği anlamına geliyordu. Gösteri çağrısında Wilders, Marcouch’u “İslamofaşist Müslüman kardeş al-Quaradawi’nin hayranı” olarak nitelendirdi.
Eylül 2019’da Faber, sosyal medyadaki bir paylaşımında “güvenilir bir kaynağa göre” bir bıçaklama olayının failinin Kuzey Afrikalı görünümlü olduğunu ve görünüşe göre biradan nefret ettiğini, ancak medyanın bunu kasıtlı olarak haber yapmayacağını yazmasının ardından tekrar inceleme altına alındı. Ancak üç kurbandan ikisi failin beyaz bir adam olduğunu söyledi ve Faber’i oy satın almakla suçladı. Senatör, tweet’ine yanıt olarak yorumlarda ve medyada nefret söylemi ve yalan haber yaymakla suçlandı. Ancak, “Tweetim doğru” diye ısrar etti. Savcılık Faber’in ifadelerini düzeltmek için devreye girdi ki bu son derece alışılmadık bir durumdur. Faber daha sonra paylaşımını yayınlarken kaynağının niteliğini dikkate almamasının beceriksizlik olduğunu açıkladı. Ancak beş yıl sonra, İltica ve Göç Bakanı adaylığıyla ilgili olarak milletvekilleriyle yaptığı duruşmada sözlerini geri aldı, ancak özür dilemedi: “Tweetim doğru değildi.”
2020 genel görüşmeleri sırasında Faber, “yeniden nüfuslandırma” konusunda “bir gündem oluşturulduğunu” ilan etti. Bunun üzerine Başbakan Mark Rutte kendisine bu terimin Nazi ideolojisinden kaynaklandığını belirtmiş, Faber de bunun Birleşmiş Milletler tarafından kullanılan “ikame göç” teriminin bir tercümesi olduğunu ifade etmiştir. 2024 yılındaki oturumunda ise terimin Nazi çağrışımından “tamamen uzaklaşarak”terimin “yanlış ve istenmeyen”olduğunu belirtmiştir. Ancak Faber “endişe verici demografik eğilimlerden” bahsetmeye devam etmiş, bu da muhalefet üyelerinin Faber’in sadece “yeniden nüfuslanma”terimiyle arasına mesafe koyduğunu, düşünceyle arasına mesafe koymadığını iddia etmelerine yol açmıştır.
2022 yılında Senato’da Faber, genel değerlendirmeler sırasında araya girip Rutte’ye “o zaman beşinci kol aslında hükümet masasının arkasında oturmuyor mu?” diye sorduktan sonra başkan tarafından söz verilmedi ve tartışmanın geri kalanı için askıya alındı. (Faber’in ‘Beşinci Kol’ dediğine biz ‘Derin Devlet’ diyoruz. Bunu kabul etmiş olduğunu gösteren Faber, Derin Devlet’e karşı dayanacak mı acaba?)
“Omvolking” kelimesi, Hollanda’da ve genel olarak Avrupa’da oldukça tartışmalı ve hassas bir terimdir. Bu kelime, “nüfusun değiştirilmesi” veya “yerine yenisinin konulması” anlamına gelir ve genellikle aşırı sağ görüşlü gruplar tarafından göçmen karşıtı bir söylemde kullanılır.
“Omvolking” terimi, orijinal Hollanda veya Avrupa nüfusunun, yüksek göçmen akışları nedeniyle demografik olarak değiştirildiği veya yerlerinden edildiği fikrini ifade eder. Bu tür bir söylem, genellikle göçmen karşıtı duyguları körüklemek ve göçmenlerin ülkenin kültürel ve demografik yapısını olumsuz yönde değiştirdiğini savunmak amacıyla kullanılır.
Bu kelimenin kullanımı, özellikle resmi veya yüksek profilli yetkililer tarafından kullanıldığında, büyük bir tepki çekebilir çünkü bu söylem, etnik veya kültürel gerilimleri artırabilir ve toplumsal uyumu tehdit edebilir. Dolayısıyla, Hollanda İltica ve Göç Bakanı’nın bu terimi kullanması, hem Hollanda’da hem de uluslararası düzeyde dikkat çekmiş ve tartışmalara yol açmış olabilir.
‘VİCDANSIZ SABUHA’ LAKABINI TAKTIĞIM RİTA VERDONK HAKKINDA YAZDIKLARIM
Vicdansız Sabuha hem eski bir
solcu ve hem de gardiyanmış !
Geçen haftaki yorumumda, Hollanda’nın Azınlıklar ve Entegrasyon Bakanı Bayan Rita Verdonk’a “Vicdansız Sabuha” lakabını uygun bulduğumuzu ve bu lakabın, çok gaddar olan bu bayana yakıştığını ve hatta “cuk oturduğunu”yazmıştım.
Bu hafta sürmanşet haberimizde ve Hollandaca olarak yayınladığımız tasarısında, karekterini daha iyi anlayabileceğiniz Verdonk hakkında daha geniş bir araştırma yaptık.
Daha önce Hollanda Milli İstihbarat Örgütü’nün bir dairesinde müdürlük yaptığını yazdığım Verdonk’un, daha nice marifetleri varmış.
Bayan Verdonk ile röportaj yapan, feministlerin dergisi Opzij’in ocak ayındaki bir yayınını bulduk.
Sizlere Hollandacasını da sunacağım bu yayına baktığımız zaman, şimdiki katı kuralcı Verdonk’u çok daha iyi tanıyacağız.
Geçen sayımızda Verdonk için ‘katı kuralcı’ dediğimiz için korkmuştuk. ‘Acaba bunu hakaret addedip bizi mahkemeye verri mi?’ diye korkmuştuk.
Ama Opzij’deki röportajı okuyunca bu korkumuz kayboldu. Zira bu röportajda Verdonk için ‘Yüreği nasırlaşmış’’deniliyordu.
Geçen hafta, bundan sonra kendisinden ‘Vicdansız Sabuha’ diye söz edeceğimize söz verdiğimiz Verdonk için ‘gardiyan’dedik ama, aslında bayan Verdonk bir hapishanede müdür yardımcılığı yapmış.
Verdonk çocukluğundan bu yana hep erkek gibi davranmış.
Gelecekteki ideali sorulduğu zaman, “Dünyaya bir daha gelirsem, erkek olarak gelmek isterim” diyen Verdonk şöyle devam etmiş: “Kız olduğum için, gecenin belli bir saatinde evime dönmem lazımdı. Diskoya gittiğim zaman, dansa kaldırılmak için hep bir erkek beklerdim. Ama erkek olsaydım ne böyle bir ihtiyacım olurdu ve nede eve dönme saati zorunluluğu…”
Rita Verdonk, bir sigortacı ve emlakçının kızı olarak büyüdü.
İyi bir solcuydu. Kapıda duran Mercedes’i reddedecek kadar solcuydu.
PSP (Pasifist Sosyalist Parti)’nin üyesiydi.
Gençlik çağında bir gıda marketinde kasiyelik yapmış. Sonra bir patat-friet dükkanında çalışmış. İyi bir eğitim gördükten sonar 28 yaşındayken Scheveningen Hapisanesinde Müdür Yardımcılığı görevine getirilmiş.
Daha sonra Hollanda Milli İstihbarat Örgütü’nde bir bölümün başkanı olmuş.
Röportajda belirtildiğine gore, bu görevlerde karşılaştığı durumlar nedeniyle ‘yüreği nasırlaşmış’.
Dünyaya bir daha gelirse erkek olma ideali taşıyan Verdonk’un şimdiki ideali ise, entegrasyonu sağlamak ve Hollanda’yı yabancı külürlerin etkisinden kurtarmak.
Hollandacada “Niet lullen, maarpoetsenvrouw” olarak nitelenen Verdonk,
“Gevezelik yapma, toz bezi ile çalış”anlamına gelecek bir yapıya sahipmiş.
Geçen hafta Rota Verdonk’a “Vicdansız Sabuha” lakabını yakıştırdığımız için çok isabetli bir iş yaptığımıza şimdi daha çok inandık.
Peki, bir zamanların sol ideolojisine sahip Rita Verdonk, sonradan nasıl sağcı olmuş? Bir zamanlar yabancılara toz kondurmayan ve yabancılara sahip çıkan PSP Partisi üyesi olan Verdonk, nasıl olmuş da sonradan sağcı VVD Partisi’nin üyesi olmuş?
Erkek olmak, dansa kaldırılmayı beklememek ve eve istediği saatte gitmeyi istemekle, solculuktan sağcılığa geçmenin bir bağı var mı acaba?
Bizce olmamalı ama, bu anlaşılmaz değişimi çözmek için psikologlara, sosyologlara sormak gerekecek.
UMUTLANDIĞIMIZ BAKAN ELA VOGELAAR’IN HİKÂYESİ
10 YIL ÖNCE KALDIRILAN UYUM MECBURİYETİ YASASI, 1 OCAK 2022’DE YENİDEN UYGULANACAK
Hollanda’ya aile birleşimi yoluyla gelecek olanlar Hollandaca kurslarına katılmak ve diğer kuralları öğrenmek mecburiyetinde olacaklar.
Türkiye-Avrupa Birliği arasında imzalanan Ortaklık Konseyi Kararı nedeniyle 10 yıl önce iptal edilen uyum şartı, Belediyeler verilen bir yetki ile yeniden uygulanacak.
Türkler İçin Danışma Kurulu, yurttaşlarımızı bilgilendirmek için 21 Aralık Salı günü bir basın toplantısı düzenledi.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda’da, Rita Verdonk’un Uyum Bakanı olduğu sırada konulmuş olan ‘Hollanda’ya Uyum Yasası’, Türkiye’den aile birleşimi kanalıyla gelecek olan insanlarımız için büyük bir engel teşgil ediyordu. Bireyin, Hollanda’ya gelmeden önce Hollanda dilini ve tarihini bilme zorunluluğu yaratan o yasanın yürürlükten kalkması için, Hollanda’daki tüm sivil toplum kuruluşları ile el ele vermiştik.
Benim, ‘Vicdansız Sabuha’ olarak tanımladığım Bakan Verdonk, hükümet değişikliğinden sonra gidince çok sevinmiştik.
Verdonk’un ayrılmasından sonra yerine atanan Uyum Bakanı Ela Vogelaar umudumuz olmuştu. Ne var ki, Verdonk’un politikasını aynen devam ettiren Vogelaar’a basın toplantısında, ‘‘Verdonk’tan sonra siz umudumuz olmuştunuz. Ama görüyoruz ki, siz de Verdonk ile aynı görüşü savunuyorsunuz. Bana göre siz de Verdonk’un klonlanmış halisiniz’ demiştim. Hollandaca Wijlen (rahmetli) olan Vogelaar, 69 yaşında iken intihar ederek hayatına son vermişti. Fotoğrafta İlhan Karaçay solda ve Ela Vogelaar sağda görülüyor.
Verdonk’un yerine gelen İşçi Partili Ella Vogelaar umudumuz olmuştu.
Ne var ki, Ella Vogelaar da, sosyal demokrat olmasına rağmen bu zorunluluğun yürürlükte kalmasından yana olduğunu açıklamıştı.
Bu konuda yapılan bir basın toplantısı sırasında, sorularına hep olumsuz yanıt veren Vogelaar’a, ‘Verdonk’tan sonra siz umudumuz olmuştunuz. Ama görüyoruz ki, siz de Verdonk ile aynı görüşü savunuyorsunuz. Bana göre siz de Verdonk’un klonlanmış halisiniz’ diyerek, oradakileri hayrete düşürmüştüm. (İntiharından sonra çok üzüldüğüm Vogelaar, demek ki bunalım içindeydi ve ne yaptığını, ne dediğini bilmiyor olabilirdi)
Daha sonra, başta Türkler İçin Danışma Kurulu (İOT) olmak üzere, Türk Sivil Toplum Kuruluşları ile birlikte yaptığımız mücadeleler meyvesini vermiş ve 10 yıl önce bu yasa yürürlükten kaldırılmıştı.
Gerekçemiz, ‘Türkiye-Avrupa Birliği arasında imzalanan Ortaklık Konseyi Kararı’ idi. Yani, Avrupa Birliği ülkeleri, Türkler’e karşı böyle bir şart koyamazlardı.
Aile birleşimi kanalıyla Hollanda’ya gelecek olanlara derin bir nefes aldıran, 10 yıl önce kaldırılmış olan yasa, şimdi Belediyelere verilen bir hak nedeniyle yeniden uygulanmaya başlanacak.
Yeni yılın ilk gününden itibaren yürürlüğe girecek olan yeni uygulamaya karşı neler yapılabileceğini, 21 Aralık Salı günü yapılacak olan bir basın toplantısında öğreneceğiz.
Basın toplantısını, Türkler İçin Danışma Kurulu organize ediyor.
Başkan Zeki Baran’ın yanısıra, avukatlar Fadime Kılıç ve İsmet Özkara’nın katılacağı basın toplantısında, Belediyelere verilen sinsice bir yetki ile yeniden uygulanacak olan bu kurallara karşı neler yapılabileceği konuşulacak.
Hollanda’da çeşitli Federasyonlar’ın yer aldığı Türkler İçin Danışma Kurulu İOT Başkanı Zeki Baran.
Bakınız, Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı Zeki Baran bu konuda neler diyor:
“10 Yıl önce durdurduğumuz uygulamanın, daha sonra yeniden gündeme geldiği ilk günden itibaren, İkinci Meclis, Birinci Meclis ve Danıştay nezdinde yoğun girişimlerde bulunduk ama maalesef bu girişimlerimiz siyasiler nezdinde karşılık bulmadı ve geriye sadece yeni yasadan mağdur olacak kişilerin başvurusuyla konuyu yeniden yargıya taşımak kaldı. Kararlara itiraz ve temyiz süreçleri hakkında yukarıda isimleri geçen avukatlarla birlikte kamuoyunu bilgilendirmek istiyoruz. Uyum kurslarına zorunlu katılımı içeren yeni Uyum Yasasına prensip olarak karşıyız. Ama bunun yanı sıra yasanın, yeni gelenler açısından bazı iyileştirmeler içerdiğinin bilincindeyiz. Örneğin Hollanda’ya yeni gelen Türkler de yeni yıldan itibaren, Hollandaca öğrenme ve diğer uyum olanaklarından yararlanabilecekler.”
Hollanda’nın, sinsice bir planı ile Belediyeler tarafından uygulanacak olan Uyum Yasası’nın yeniden durdurulması için, açılacak olan yeni mahkemelere ihtiyaç olacak.
Bakalım bundan sonraki süreç nasıl sonuçlanacak.
EEN OPROEP AAN DE NIEUWE REGERING EN DE NIEUWE MINISTER VAN NEDERLAND:
LAAT GEEN BLOED DRUPPELEN OP JE TUPLEN EN VOETBAL!
Ik had Rita Verdonk, die eerder minister van Minderheden was, de bijnaam ‘Sabuha zonder geweten’ gegeven en werd haar een doorn in het oog.
Toen zei ik tegen Ela Vogelaar, die op hetzelfde ministerie kwam door ons hoop te geven: ‘Je bent een kloon van Verdonk’.
Nu richt ik me tot Marjolein Faber, de minister van Asiel en Immigratie, die een strafblad heeft: “Druppel geen bloed op de tulp”.
Nederland is een land dat door de geschiedenis heen het symbool is geweest van tolerantie en multiculturalisme. Het behoud en de ontwikkeling van deze waarden is niet alleen noodzakelijk voor mensen van buitenlandse afkomst, maar voor heel Nederland.
We mogen niet toestaan dat racistisch beleid en racistisch discours de toekomst van Nederland schaden. Ik nodig de hele samenleving uit om bewust en gevoelig te zijn tegen dit gevaar.
Een korte analyse van de wedstrijd Nederland-Engeland van gisteravond.
İlhan KARAÇAY schreef:
De veranderingen in het immigratie- en integratiebeleid van Nederland in de afgelopen jaren wijzen op een proces dat de multiculturele structuur van het land ernstig bedreigt.
In het verleden had het harde beleid van Rita Verdonk als minister van Minderheden racisme in het geheugen gegrift. Ik gaf haar de bijnaam “Sabuha zonder geweten” vanwege haar harde en gewetenloze gedrag.
Terwijl ik van Ela Vogelaar, de opvolgster van Verdonk, een meer meelevend en inclusief bestuur verwachtte, maakte zij de ‘Cohesiewet’ helaas nog harder. Op een persconferentie uitte ik mijn reactie aan Vogelaar, die niet terugdeinsde voor deze harde houding en zei: “We waren blij dat we van Rita Verdonk af waren, maar ik zie dat je een kloon van Verdonk bent.” (Je vindt mijn eerdere artikelen over Verdonk en Vogelaar onderaan)
Nu vormt de benoeming van Marjolein Faber van Wilders’ PVV-partij als minister van Asiel en Immigratie een nieuwe en grotere bedreiging voor mensen van buitenlandse afkomst in Nederland. Faber, bekend om haar islamofobie en xenofobie in het verleden, had deze standpunten duidelijk gemaakt door het woord ‘Omvolking’ te gebruiken, wat een bevolkingsverandering impliceert. Toen hij aan deze opmerkingen werd herinnerd nadat hij minister was geworden, zei Faber slechts “Ik neem het terug” en bood niet eens zijn excuses aan.
In het licht van deze ontwikkelingen zou het niet overdreven zijn om te zeggen dat personen van buitenlandse afkomst die in Nederland wonen een grote negatieve situatie tegemoet gaan. Faber’s mogelijke wetten zullen racisten aanmoedigen en leiden tot een toename van aanvallen zoals moskee-invallen. De multiculturele structuur en tolerantiewaarden van Nederland zouden door dergelijk beleid ernstige schade kunnen oplopen. (De achtergrond van Faber vind je hieronder)
Sommige gebeurtenissen die we de afgelopen dagen hebben meegemaakt, hebben ook peper en zout toegevoegd aan deze spanning. Onze 2-1 nederlaag tegen Nederland als gevolg van de 2-match straf van de UEFA tegen Merih Demiral zorgde ervoor dat de relaties tussen de twee landen nog meer onder druk kwamen te staan. De woorden en de spanningen voorafgaand aan de wedstrijd hebben de toch al broze relatie tussen Nederland en Turkije nog verder beschadigd. De verenigende kracht van sport werd helaas een element van conflict en scheiding in dit incident. Hoewel Turken en mensen van Turkse afkomst in Nederland openlijk hun respect en dankbaarheid uitspraken voor het succes van het Nederlands elftal, zeiden de Nederlanders niets aardigs als reactie.
Met dit artikel getiteld “Laat geen bloed druppelen op je tuplen en voetbal!”,
vraag ik aandacht voor dit gevaar en roep ik mensen uit alle geledingen van de samenleving op om eensgezind en solidair te zijn. Om de principes van tolerantie en gelijkheid, de fundamentele waarden van Nederland, te beschermen, moeten alle maatschappelijke geledingen samen optrekken en zich verzetten tegen dit discriminerende en xenofobe beleid. Het is van vitaal belang voor de toekomst van dit land om een sterker verzet te tonen tegen xenofobie en islamofobie.
Als we een paar geïsoleerde incidenten buiten beschouwing laten, is Nederland een land dat door de geschiedenis heen het symbool is geweest van tolerantie en multiculturalisme. De bescherming en ontwikkeling van deze waarden is niet alleen noodzakelijk voor mensen van buitenlandse afkomst, maar voor heel Nederland. We mogen niet toestaan dat racistisch beleid en racistisch discours de toekomst van Nederland schaden. Ik nodig de hele samenleving uit om bewust en gevoelig te zijn voor dit gevaar.
Onder de titel “Laat geen bloed druppelen op je tuplen en voetbal!”,roep ik nogmaals op tot het verdedigen van tolerantie, gelijkheid en mensenrechten in deze moeilijke periode in Nederland. Laten we samen deze gevaarlijke trend stoppen en van Nederland weer een symbool van vrede, tolerantie en multiculturalisme maken.
ORANJE-ENGELAND
We waren gisteravond allemaal bedroefd toen het Nederlands elftal (de Oranjes) verloor van Engeland. Wie weet, als het Turkse nationale team tegen Engeland had gespeeld, hadden ze misschien wel gewonnen.
De recente beslissingen van Ronald Koeman, die het Nederlands elftal coacht, hebben voor veel controverse gezorgd. Zijn vasthoudendheid om Memphis Depay, die dit seizoen nog geen kans heeft gehad om voor Atletico Madrid te spelen, in de basiself te laten spelen en de in vorm zijnde spits Wout Weghorst op de bank te houden, heeft voor veel kritiek gezorgd.
Weghorst is een speler die zijn team vaak heeft gered door een effectieve prestatie te laten zien, zelfs als hij in de laatste minuten in de wedstrijd werd opgenomen. Vooral in de wedstrijd tegen Turkije, toen hij aan het begin van de tweede helft in het veld kwam en het winnende doelpunt laten maken, liet hij weer eens zien wat een belangrijke speler hij is. Desondanks houdt Koeman vol om Weghorst in de basiself te zetten, wat niet wordt begrepen door zowel de fans als de voetbalautoriteiten.
De nederlaag tegen Engeland gisteravond was de druppel. Nederland, dat in de eerste helft een ineffectieve wedstrijd speelde, herstelde zich een beetje toen Weghorst aan het begin van de tweede helft in het spel kwam, maar dit keer waren de inspanningen van Weghorst niet genoeg om zijn ploeg te redden. Na deze nederlaag begon de toekomst van Koeman aan het roer van de nationale ploeg serieus besproken te worden.
Koemans vasthoudendheid aan Memphis Depay en zijn beslissing om Weghorst op de bank te houden hebben een negatieve invloed op de prestaties van het team. Als een doelpuntenmaker in vorm als Weghorst constant op de bank zit, kan dat ook zijn prestaties negatief beïnvloeden en leiden tot demoralisatie. Koeman moet zijn koppigheid doorbreken en de fitste spelers op het veld zetten.
Het is nu duidelijk dat de KNVB en Koeman deze situatie moeten herzien en de juiste beslissingen moeten nemen. Anders kunnen de prestaties van het Nederlands elftal nog verder teruglopen, wat een groot verlies zou zijn voor het Nederlandse voetbal.
LATEN WE KENNISMAKEN MET DE NIEUWE MINISTER MARJOLEIN FABER:
Racistisch gedrag in het verleden en racistische uitspraken.
Marjolein Hillegonda Monica Faber- van de Klashorst
Geboren | 16 juni 1960 |
Geboorteplaats | Amersfoort |
Functie | Minister van Asiel en Migratie |
Sinds | 2 juli 2024 |
Partij | Partij voor de Vrijheid (PVV) |
Functies | |
2011–2023 | Lid Provinciale Staten Gelderland (tevens fractievoorzitter) |
2011–2023 | Lid Eerste Kamer (vanaf 2014 fractievoorzitter) |
2023–2024 | Lid Tweede Kamer |
2024–heden | Minister van Asiel en Migratie |
Marjolein Hillegonda Monica Faber-van de Klashorst (Amersfoort, 16 juni 1960) is een Nederlandse politica voor de Partij voor de Vrijheid (PVV). Sinds 2 juli 2024 is zij minister van Asiel en Migratie.
Eerder was Faber van 2011 tot 2023 lid van de Provinciale Staten van Gelderland, waar ze fractievoorzitter van de PVV was. Ook was zij van 2011 tot 2023 lid van de Eerste Kamer der Staten-Generaal, vanaf 2014 als fractievoorzitter. Van 2023 tot 2024 was zij lid van de Tweede Kamer der Staten-Generaal.
Jonge jaren, loopbaan en gezin
Faber-van de Klashorst is geboren in Amersfoort en groeide op in een slagersfamilie in de tweede generatie. Ze interesseerde zich naar eigen zeggen als tiener al voor politiek. Ze volgde de hbo-opleidingen radiodiagnostiek en nucleaire geneeskunde-in-vivo in Utrecht waarna ze vanaf 1981 als radiodiagnostisch en nucleair laborante ging werken bij het Amersfoortse ziekenhuis De Lichtenberg. Vanaf 1988 vervulde ze verschillende functies in de ICT-branche. Met deze expertise verwierf ze in 2000 een functie bij het bedrijf Stater, een financieel dienstverlener die banken ondersteunt bij het technisch en financieel beheer van hun hypotheekportefeuilles. Ze werkte er op het snijvlak van commercie en ICT. Faber ging de politiek in na opvoeding van haar kinderen.
Volksvertegenwoordiging
Op ongeveer 50-jarige leeftijd zag ze een spotje op tv met Geert Wilders en Fleur Agema en solliciteerde bij Wilders naar een functie als volksvertegenwoordiger voor zijn partij. Bij de Provinciale Statenverkiezingen 2011 werd ze gekozen in de Provinciale Staten van Gelderland. Ze werd hier tevens fractievoorzitter. Op 7 juni van dat jaar werd ze gekozen als lid van de Eerste Kamer, een dubbelfunctie die is toegestaan. Faber werd op 10 juni 2014 gekozen als voorzitter van de PVV-fractie in de Eerste Kamer. Zij was de opvolger van Marcel de Graaff, die op deze datum was afgetreden als fractievoorzitter in verband met zijn verkiezing als lid van het Europees Parlement. Faber was voorzitter van de Eerste Kamercommissie voor Immigratie & Asiel / JBZ-Raad.
Hoewel ze bij de Eerste Kamerverkiezingen 2015 de PVV-lijst aanvoerde, kreeg ze slechts enkele stemmen van de PVV-Statenleden. Dat had te maken met de gunning van een IT-opdracht voor de PVV-website aan het bedrijf van haar zoon, wat ze niet had gemeld, en haar weigering af te treden nadat dit door journalisten aan het licht was gebracht (zie verder). Ook bij de Eerste Kamerverkiezingen 2019 en Eerste Kamerverkiezingen 2023 was ze de lijsttrekker van de PVV.
In Gelderland deed Faber onderzoek naar het declaratiegedrag van gedeputeerde Co Verdaas dat bij Provinciale Staten geen gevolgen had maar er uiteindelijk toe voerde dat hij later als staatssecretaris in het kabinet-Rutte II aftrad. Ook zorgde Faber er voor dat in de kantine van het Provinciehuis de gehaktbal op de menukaart bleef staan.
In 2015 presenteerde Faber het rapport “De Islamiseringskaart van Gelderland“, waarop de provinciale PVV-fractie bijhield hoeveel islamitische instanties er zijn. Ze liet onderzoek doen naar de islam in de samenleving, de rol van moskeeën en de vraag waar jihadisten vandaan komen. Ter begeleiding maakte ze de video Stop de islamitische invasie in Gelderland met een oproep tot verzet.
Bij de Tweede Kamerverkiezingen 2023 stond ze op de verkiesbare zevende plek op de kandidatenlijst van de PVV. Op 6 december 2023 werd ze geïnstalleerd als lid van de Tweede Kamer, waarmee haar lidmaatschap van de Eerste Kamer ten einde kwam, ze kwam daar op een anciënniteit van 4565 dagen. Op 20 december 2023 nam ze afscheid van de Gelderse Staten.
Ministerschap
Op 2 juli 2024 werd Faber benoemd tot minister van Asiel en Migratie in het nieuwe kabinet-Schoof. Dit ministerie werd bij het aantreden van dat kabinet opgericht, daarvoor viel dit beleidsgebied onder het ministerie van Justitie en Veiligheid.
Controverses
Faber staat bekend om haar uitgesproken taalgebruik. Ze noemde de Nijmeegse burgemeester Bruls, toentertijd tevens voorzitter van het landelijke Veiligheidsberaad, in coronatijd ‘een ongekend virusreservoir’, een 12-jarige die bij de provincie insprak over het klimaat een ‘klimaatsoldaatje’ en collega’s in de Provinciale Staten ‘nep-Statenleden’. Voor Faber is de islam een verwerpelijke ideologie. “Als we dat geen halt toeroepen, gaan we alles kwijtraken; onze vrijheid en onze democratie. Het is een nachtmerrie voor vrouwen, voor homo’s, in feite voor iedereen, voor alle ongelovigen.”
Ze snapte de ophef niet die werd gemaakt rondom Wilders’ toezegging te zullen gaan regelen dat er minder Marokkanen in Nederland zullen komen want er is niets mis met de slogan ‘minder Marokkanen’. Volgens Wilders in 2015 was ze een droomkandidaat die knokt voor de mensen, voor minder islam, lagere belastingen en meer zorg.
In februari 2015 raakte Faber voor het eerst publiekelijk in opspraak door een onderzoek van NRC Handelsblad, waaruit bleek dat zij het onderhoud van de PVV-partijwebsite had uitbesteed aan het IT-bedrijf waarvan haar zoon mede-eigenaar was. Daar bleek een bedrag van ruim 8000 euro aan fractiegeld (bedoeld om de fractie mee te ondersteunen) mee te zijn gemoeid. Tijdens het NPO Radio 1-lijsttrekkersdebat op 1 maart 2015 liet Faber weten dat zij ondanks druk van andere partijen niet overwoog om af te treden, maar de rekening zelf te zullen voldoen.
Een geplande kookavond in een woonzorgcentrum voor Nijmegenaren met enkele asielzoekers die op dat moment in de opvang op Heumensoord verbleven, moest in 2015 worden afgelast nadat een online campagne van Faber aanleiding gaf tot dreigementen en beledigingen. Vanwege deze en soortgelijke uitingen deed een Hoevelakenaar aangifte wegens haatzaaien en discriminatie. Faber werd niet vervolgd.
Faber protesteerde in 2017 met Wilders, Markuszower en enkele anderen voor het stadhuis van Arnhem tegen de benoeming van de in Marokko geboren Ahmed Marcouch als burgemeester onder het motto: “Geen Arnhemmistan! We raken ons land kwijt!”. In het narratief van Wilders betekende dit dat Marcouch van Arnhem een islamitische stad zou willen maken en deze terugveroverd moest worden. In de oproep tot de demonstratie noemde Wilders Marcouch “een fan van de islamofascistische moslimbroeder al-Quaradawi”.
In september 2019 kwam Faber opnieuw in opspraak, nadat ze in een bericht op de sociale media schreef dat de dader van een steekpartij ‘volgens betrouwbare bron’ een Noord-Afrikaans uiterlijk en kennelijk een hekel aan bier had, maar de media dat bewust niet zouden willen melden. Twee van de drie slachtoffers zeiden echter dat de dader een blanke man was geweest en betichtten Faber van stemmingmakerij. De senator werd naar aanleiding van haar tweet in commentaren en de media onder meer beschuldigd van haatzaaien en het verspreiden van nepnieuws. Ze hield echter vast aan haar tekst: “Mijn tweet klopt”. Het Openbaar Ministerie trad naar buiten om de uitspraken van Faber te corrigeren, wat zeer uitzonderlijk is. Vervolgens liet Faber weten dat het onhandig was geweest de kwaliteit van haar bron niet te hebben meegewogen bij publicatie van haar bericht. Pas vijf jaar later, bij de hoorzitting met Tweede Kamerleden in verband met haar kandidatuur voor minister van Asiel en Migratie, nam ze haar woorden terug, maar bood ze geen excuses aan: “Mijn tweet klopt niet”.
Tijdens de algemene beschouwingen van 2020 verklaarde Faber dat er “een agenda uitgerold” wordt van “omvolking“. Premier Mark Rutte wees haar er vervolgens op dat de term voortkomt uit de nazi-ideologie, waarna zij stelde dat het een vertaling is van “replacement migration”, dat door de Verenigde Naties wordt gebruikt. In haar hoorzitting in 2024 nam ze “volledig afstand” van de nazistische connotatie van de term, en stelde ze dat de term “onjuist en ongewenst” was. Faber bleef echter spreken over “zorgelijke demografische ontwikkelingen”,waardoor oppositieleden beweerden dat ze enkel afstand nam van de term ‘omvolking’, maar niet het gedachtegoed.
In 2022, in de Eerste Kamer, greep Faber in tijdens de algemene debatten en vroeg aan Rutte: “Zit de vijfde colonne dan eigenlijk niet achter de regeringstafel?” De voorzitter weigerde het woord te geven en schorste het debat voor de rest van het debat.
(Wat Faber de “vijfde colonne” noemt, noemen wij de “Deep State“. Ik vraag me af of Faber, die dit lijkt te hebben geaccepteerd, in staat zal zijn om op te staan tegen de Deep State).
Het woord “omvolking” is een zeer controversiële en gevoelige term in Nederland en Europa in het algemeen. Het betekent “bevolkingsvervanging”of “vervanging van de bevolking” en wordt vaak gebruikt door extreemrechtse groeperingen in een anti-immigratie discours.
De term “omvolking” verwijst naar het idee dat de oorspronkelijke Nederlandse of Europese bevolking demografisch wordt vervangen of verplaatst als gevolg van grote migrantenstromen. Dit soort discours wordt vaak gebruikt om anti-immigrantengevoelens aan te wakkeren en te beargumenteren dat immigranten de culturele en demografische samenstelling van het land negatief veranderen.
Het gebruik van dit woord, vooral wanneer het wordt gebruikt door officiële of hooggeplaatste functionarissen, kan een sterke reactie uitlokken omdat het etnische of culturele spanningen kan vergroten en de sociale cohesie kan bedreigen. Daarom kan het gebruik van deze term door de Nederlandse minister van Asiel en Migratie zowel in Nederland als internationaal de aandacht en controverse hebben getrokken.
RITA VERDONK DIE IK DE BIJNAAM ‘SABUHA ZONDER GEWETEN’ GAF
De gewetenloze Sabuha: Ze was links en gevangenisbewaker !
In mijn commentaar van vorige week schreef ik dat we de bijnaam “Sabuha zonder geweten” geschikt vonden voor mevrouw Rita Verdonk, de Nederlandse minister van Minderheden en Integratie, en dat deze bijnaam paste bij deze zeer wrede dame en haar zelfs “paste”.
Deze week hebben we, in ons hoofdnieuws en in het concept dat we in het Nederlands hebben gepubliceerd, een uitgebreider onderzoek gedaan naar Verdonk, wiens karakter je beter kunt begrijpen.
Verdonk, van wie ik eerder had geschreven dat ze directeur was van een afdeling van de Nederlandse Inlichtingendienst, had nog veel meer trucjes achter de hand.
We vonden een publicatie van het feministische tijdschrift Opzij, dat mevrouw Verdonk in januari interviewde.
Als we deze publicatie bekijken, die ik jullie ook in het Nederlands zal presenteren, zullen we de inmiddels strenge Verdonk veel beter leren kennen.
In ons vorige nummer waren we bang omdat we Verdonk een ‘strenge regelneef’ noemden.
We waren bang dat hij dit als een belediging zou opvatten en ons voor de rechter zou slepen.
Maar die angst verdween toen we het interview in Opzij lazen. Want in dit interview werd Verdonk ‘eelt van hart’ genoemd.
Verdonk, die we vorige week beloofden voortaan ‘Sabuha zonder geweten’ te noemen, is gevangenisbewaarder, maar in feite heeft mevrouw Verdonk als assistent-directeur in een gevangenis gewerkt.
Verdonk heeft zich van jongs af aan altijd als een man gedragen.
Gevraagd naar haar toekomstidealen zei Verdonk: “Als ik weer op de wereld kom, wil ik graag als man komen” en vervolgde als volgt: “Omdat ik een meisje was, moest ik op een bepaald tijdstip naar huis. Als ik naar een disco ging, wachtte ik altijd tot een man me ten dans vroeg. Maar als ik een man was, zou ik die behoefte niet hebben en zou ik niet op een bepaalde tijd naar huis hoeven…”
Rita Verdonk groeide op als dochter van een verzekeringsagent en een makelaar.
Ze was een goede linkse. Links genoeg om een Mercedes aan de deur te weigeren.
Ze was lid van de PSP (Pacifistisch Socialistische Partij).
Als tiener werkte ze als caissière in een levensmiddelenmarkt. Daarna werkte ze in een aardappel-frietwinkel. Na een goede opleiding werd hij op 28-jarige leeftijd benoemd tot adjunct-directeur van de Scheveningse gevangenis.
Later werd hij hoofd van een afdeling van de Nederlandse Inlichtingendienst.
Volgens het interview hebben de situaties die hij in deze functies tegenkwam ‘zijn hart vereelt’.
Verdonks ideaal is om een man te worden als hij weer op de wereld komt, en zijn huidige ideaal is om te zorgen voor integratie en Nederland te behoeden voor de invloed van vreemde culturen.
Verdonk wordt in het Nederlands omschreven als “Niet lullen, maarpoetsenvrouw”,
We zijn er nu nog meer van overtuigd dat we gelijk hadden toen we Rota Verdonk vorige week de bijnaam “Sabuha zonder geweten” gaven.
Dus hoe is Rita Verdonk, die ooit een linkse ideologie had, een rechtse geworden? Hoe is Verdonk, die ooit lid was van de PSP partij, een partij die buitenlanders bevoordeelt, lid geworden van de rechtse VVD partij?
Is er een verband tussen man zijn, niet wachten om ten dans gevraagd te worden en naar huis willen op het moment dat je naar huis wilt, en van links naar rechts gaan?
Wij denken van niet, maar we zullen psychologen en sociologen moeten vragen om deze onbegrijpelijke verandering te analyseren.
HET VERHAAL VAN ONZE HOOPVOLLE MINISTER ELA VOGELAAR
DE WET OP DE AANPASSINGSPLICHT, DIE 10 JAAR GELEDEN WERD AFGESCHAFT, WORDT OP 1 JANUARI 2022 WEER INGEVOERD
Wie via gezinshereniging naar Nederland komt, wordt verplicht om Nederlandse cursussen te volgen en andere regels te leren.
De harmonisatieverplichting, die 10 jaar geleden werd geschrapt vanwege het besluit van de Associatieraad tussen Turkije en de Europese Unie, zal opnieuw worden ingevoerd met een bevoegdheid voor de gemeenten.
De Adviesraad voor Turken heeft op dinsdag 21 december een persconferentie georganiseerd om onze burgers te informeren.
İlhan KARAÇAY schreef:
De ‘Harmonisatiewet in Nederland’, die in Nederland werd ingevoerd toen Rita Verdonk minister van Harmonisatie was, was een groot obstakel voor onze mensen die via gezinshereniging uit Turkije kwamen. We werkten hand in hand met alle niet-gouvernementele organisaties in Nederland om die wet af te schaffen, die vereiste dat iemand de Nederlandse taal en geschiedenis kende voordat hij naar Nederland kwam.
We waren erg blij toen minister Verdonk, die ik omschreef als ‘Sabuha zonder geweten’, na de regeringswisseling vertrok.
Na het vertrek van Verdonk was Ela Vogelaar, de minister van Integratie, onze hoop. Maar Vogelaar, die het beleid van Verdonk voortzette, werd op de persconferentie gevraagd: “Na Verdonk was u onze hoop. Maar we zien dat ook u dezelfde mening bent toegedaan als Verdonk. Naar mijn mening bent u een kloon van Verdonk.” Vogelaar, Nederlander van Wijlen (overleden), had op 69-jarige leeftijd een einde aan zijn leven gemaakt door zelfmoord te plegen. Op de foto zie je links İlhan Karaçay en rechts Ela Vogelaar.
Labour’s Ella Vogelaar, die Verdonk verving, was onze hoop geweest.
Echter, Ella Vogelaar, ondanks het feit dat ze een sociaaldemocraat is, verklaarde dat ze voor het behoud van deze verplichting was.
Tijdens een persconferentie over dit onderwerp werd Vogelaar, die vragen altijd ontkennend had beantwoord, gevraagd: “Na Verdonk was u onze hoop. Maar we zien dat u dezelfde mening bent toegedaan als Verdonk. Naar mijn mening bent u een kloon van Verdonk” (Vogelaar, met wie ik na zijn zelfmoord veel medelijden had, was duidelijk depressief en wist misschien niet wat hij deed of zei).
Later wierp onze strijd samen met Turkse NGO’s, vooral het Adviescollege voor Turken (IOT), vruchten af en werd deze wet 10 jaar geleden ingetrokken.
Onze rechtvaardiging was het ‘besluit van de Associatieraad tussen Turkije en de Europese Unie’. Met andere woorden, de landen van de Europese Unie konden een dergelijke voorwaarde niet aan Turken opleggen.
De wet die 10 jaar geleden werd afgeschaft en die een diepe adempauze gaf aan degenen die via gezinshereniging naar Nederland komen, zal nu opnieuw worden ingevoerd vanwege een recht dat aan de gemeenten is verleend.
Wat er gedaan kan worden tegen de nieuwe praktijk, die vanaf de eerste dag van het nieuwe jaar van kracht wordt, zal blijken tijdens een persconferentie op dinsdag 21 december.
De persconferentie wordt georganiseerd door de Adviesraad voor Turken.
Voorzitter Zeki Baran en advocaten Fadime Kılıç en İsmet Özkara zullen de persconferentie bijwonen om te bespreken wat er gedaan kan worden tegen deze regels, die opnieuw zullen worden ingevoerd met een stiekeme machtiging aan de gemeenten.
Zeki Baran, voorzitter van de adviesraad voor Turks IOT, waarin verschillende bonden in Nederland zitting hebben.
Lees wat Zeki Baran, voorzitter van de Adviesraad voor Turken, zegt over deze kwestie:
“Vanaf de eerste dag dat de aanvraag, die we 10 jaar geleden hadden stopgezet, weer op de agenda kwam, hebben we intensieve pogingen ondernomen bij het Tweede Parlement, het Eerste Parlement en de Raad van State, maar helaas vonden deze pogingen geen weerklank bij de politici en restte ons niets anders dan de kwestie opnieuw aan de rechterlijke macht voor te leggen met de aanvraag van degenen die door de nieuwe wet benadeeld zouden worden. Samen met de bovengenoemde advocaten willen we het publiek informeren over de beroepsprocedures. In principe zijn we tegen de nieuwe Wet Inburgering, die het verplicht volgen van inburgeringscursussen inhoudt. Maar we zijn ons er ook van bewust dat de wet een aantal verbeteringen bevat voor nieuwkomers. Zo zullen Turken die recent in Nederland zijn aangekomen vanaf het nieuwe jaar ook kunnen profiteren van het leren van Nederlands en andere inburgeringsmogelijkheden.”
Om de Harmonisatiewet, die door de gemeenten met een sluipend plan van Nederland zal worden uitgevoerd, tegen te houden, zullen er nieuwe rechtbanken moeten worden geopend.
Laten we afwachten hoe het volgende proces zal worden afgerond.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Atlantik Konseyi Devlet ve Hükûmet Başkanları Oturumu’na katıldı