DOLAR

42,7031$% 0.23

EURO

50,1678% 0.06

STERLİN

57,0934£% -0.02

GRAM ALTIN

5.901,44%0,77

ÇEYREK ALTIN

9.591,00%0,80

BİTCOİN

3858871฿%-2.19343

İmsak Vakti a 02:00
Amsterdam PARçALı BULUTLU 10°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Prof. Dr. Hadi Sağlam

Prof. Dr. Hadi Sağlam

14 Temmuz 2024 Pazar

Bir Devletin Çağdaş Uygarlık Seviyesine Ulaşması!..

Bir Devletin Çağdaş Uygarlık Seviyesine Ulaşması!..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 

MADDİ ve MANEVİ KALKINMAYLA OLUR!..

Bugün dünya devletleri halklarına huzur ve mutluluk veremediler. Maddi ve manevi kalkınmayı birlikte yürütemediler.

Doğrusu kalkınma, beden ile ruhun aşkının nikâhıdır. Maddi ve manevi kalkınma, birlik ve beraberlikle içinde tekâmüle bir yolculuktur. Böyle bir kalkınma her daim yeni bir doğuşu ifade eder.


İnsanoğlu ancak ve ancak bu maddi ve manevi kalkınma ile mutluluk ve huzura kavuşur. Maddi ve manevi kalkınma adeta insanın can damarlarındaki kanın hareketidir.

Gelin can damarlarımızı işlevsel kılalım. Medeni bir dünya kuralım. Kalkınmak için bütün imkânlarımızı seferber edelim. Nihayetinde kalkınma ve terakki, insanlığa karşı verilen bir taahhüttür.

Kalkınma bir bütündür. “Ahlaki kalkınma, ruhi kalkınma, iktisadi kalkınma, fikri kalkınma ve kültürel kalkınma” bu bütünün parçalarıdır.

Bu kalkınma türlerinden birini gerçekleştirip diğerini gerçekleştiremeyen toplumlar huzur ve mutluluğu temin edememişlerdir. Biz bunlara maddi ve manevi kalkınma diyoruz.

  1. Maddi Kalkınma:  

Maddi kalkınma, fiziki hayatın imarıdır. Dolayısıyla insan ve dünyanın imarıdır. Zira her insan bir dünyadır. İnsanı tanırsan, dünyayı tanırsın.

Maddi kalkınma, yeryüzü, gökyüzü, denizler, şehirler, devletler gibi fiziki dünyamızın imarıdır. Bir bedenin organlarının her birinin bir işlemi vardır.

Her birinin görevleri farklı farklıdır. Bir devletin organları da farklı farklıdır. Devletlerin, merkezden taşraya kadar, şehirlerden köylere kadar uzanan kolları vardır.

Maddi kalkınmada bir şehir, medeniyet ve ilim şehridir. Bir şehir ticaret ve kültür şehridir. Bütün şehirlerin projeleri ve görevleri farklı farklıdır.

Bir bedenin organları birbirini tamamladıkları gibi bir devletin organları da birbirini tamamlarlar.

Maddi kalkınma projeleri gerçekleştirmek için genç yiğitlere ve üretken beyinlere ihtiyaç vardır. Maddi kalkınma projelerinin ifasında, insan kaynakları ve analitik beyinlerin işbirliği fonksiyonları esastır.

Maddi kalkınmada, memuriyet ve ticaret erbabı arası da buluşturulmalıdır. Zengin fakire tahakkümden kurtarılmalıdır.

Oysa bugün zenginliğin çürüttüğü vicdanlarla karşı karşıyayız. Zenginlik ibadete gururu karıştırmadan divana durmaktır.

Bugün zenginler, şuursuzca bekçilik yaptıklarının yarın esiri olacaklardır. Fakir ve yoksula yardım hak ettiği için verilmelidir. Bu bizim anladığımız bir yardım ve sadaka değildir.

Hakkı olmadan vermek de almak da haksızlıktır. Birine hak etmediğini referansla bağışlamak, hakkı olana sadaka deyip vermek de bir zülümdür.

Bugün insanın ciğerlerini elinde tutan sistemlere ve imtiyazlı köleliğe son verilmelidir. Maddi kalkınmada emanet görevlerde liyakat, çalışan nesil arasında eşitlik ve hakkaniyet zorunludur.

Kalkınmada devletteki kabile ve aşiretanlayışına da son verilmelidir. Bilindiği gibi her asrın, bir sonra gelen asır maskesini ortadan kaldırır ve nesh eder.

Altından bazen kapkara yüzler de ortaya çıkartır. Geçen asrın maskesi, gelecek asırda ortaya çıkacaktır. Bugün dünya artık kökünü sulayan para peşindedir. Tanrı yeryüzüne inmiştir.

Belki de farkında olunmadan paraya mahkûm olunmuştur. İbadetin mabedi değişmiş, şeytanla dostluk kurulmuştur.

Oysa Allah’ı ve ahiret gününü unutturan bir hayat içinde dindar olunamaz. Desene kılıçla da kalbe iman sokulamaz.

  1. İktisadi Kalkınma: 

İslam’a göre toplum; insanlar, duygular, akide ve nizamlardan oluşur. İslam bireyin ihtiyaçlarını ayrı, toplumun ihtiyaçlarını da ayrı olarak ele almıştır.

Dolayısıyla İslam, insan fıtratına uygun bir akide ve nizama sahiptir. Kalkınmak için devletler ve toplumlar yöntemler denemişlerdir.

Kapitalizm ferdin sınırsız içgüdü ve sınırsız ihtiyaçlarının olduğunu iddia eden ekonomik bir ideolojidir.

Dolayısıyla toplum anlayışı gelişmemiştir. Sadece ferdin sınırsız olan içgüdü ve ihtiyaçlarını sınırlı bir üretimle karşılamaya çalışmıştır. Bu durumda haliyle ‘sömürge’ anlayışı gelişerek bugünkü dünya düzenini oluşturmuştur.

Bugün maddi kalkınmasını gerçekleştiren devletler, ele geçirdiği kapital ile maddi kalkınmasını gerçekleştirememiş ülkeleri sömürü dönemi başlatmışlardır.

Silah zoruyla sömürme faaliyetleri hala devam etmektedir. Afrika’dan tutun da orta doğu zenginlikleri vahşi kapitalizme hizmet eden ambar konumundadır.

Kurdukları ve kuracakları kukla devletlerle sömürülerini doğrudan ve dolaylı olarak sürdürmektedirler.

Desene vahşi kapitalizm yine acıktı. Maddi ve teknolojik kalkınmasını gerçekleştirememiş İslam coğrafyasının vampirler gibi saldırıp soyuyorlar.

Sosyalizm ise kapitalizmin bu sömürge hâkimiyetinden bıkmış ve ona tepki olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla yeni bir insan ve toplum anlayışı ortaya koymuştur.

Sosyalizm toplumu insan ve insanın tabiat ile olan alakalarının genel bir kombinasyonu olarak tanımlamıştır. Yani tabiat, insan ve ilişkileri bir bütün olarak ele alınmıştır.

Bunlardan herhangi birinin evrim geçirmesiyle diğerlerinin de evrim geçireceğine inanılmıştır. Haliyle üretim araçları insanın evrim geçirmesi için yegâne sebepler haline gelmiştir.

Fertlerin bu çarkın dişlileri olmaları hasebiyle inanç hürriyetine ve mülkiyet hürriyetine sahip değildirler.

Çünkü bu ideoloji devleti kutsayan bir ideoloji olduğu için akide ve mülkiyet devletin izin verdiği sınırlara kadardır.

İktisadi nizam, devlet kapitalizmi esas olarak görülmüştür. Bu durumun sonucu da aynı şekilde sömürgeyi ortaya çıkarmıştır.

Sosyalizm kabul etmeyenler canlarından olmuşlar ve ekonomik olarak toplum iliklerine kadar sömürülmüştür.

Bugün ne kapitalizmin, ne de sosyalizmin toplum tanımları, insan fıtratına ve kalkınmaya çare olamamıştır.

Bir toplum ancak ve ancak maddi ve manevi bir fikir ile kalkınabilir. Bu da insanı hayvanlık seviyesinden, eşref-i mahlûkat seviyesine ulaştıran fikri kalkınmayla olur.

  1. Manevi Kalkınma:  

İnsanoğlu, fizyolojik ihtiyaçlara, içgüdülere, akla ve belli bir acziyete sahip sosyal bir varlıktır.

Dolayısıyla insan sahip olduğu bu özellikleri düzenleyebilecek ilkesel bir akide ile kalkınabilir.

Çünkü insan hayatındaki davranışları, eşya hakkındaki düşüncelerini sahip olduğu akideye göre belirler.

İnsanın akidesinden kaynaklanan mefhumlarının da değişmesi bu durumda kaçınılmazdır. “Muhakkak ki Allah, bir kavimde olanı değiştirmez, tâ ki onlar kendilerinde olanı değiştirmedikçe!” (er-Ra’d 11)

İnsanın bu ihtiyaçlarından ötürü akîde ve nizamdan oluşan çeşitli ideolojiler ortaya atılmıştır. Kalkınma temel olarak toplumu ve insanı ilgilendirdiği için bu konuyla alakalı bakış ortaya konulmuştur.

Doğru kalkınma, ruhi esaslara dayalı fikri kalkınmadır. Ruhi esaslara dayalı olması önemlidir.

Çünkü insanın bir yaratıcı tarafından yaratıldığını idrak etmesi kul olduğunu gösterir ki bir insana kul olarak bakmak fikri kalkınmanın zirvesine çıkmaktır. Bu ise doğru kalkınmadır.

Fikrin ise doğru kalkındırmaya götürmesi için genel bir fikir olması gerekir. Yani bu fikir insanı, hayatı ve kâinatı kapsamalıdır.

İnsan nerden geldiğini ve nereye gideceğini bilmelidir. Aynı zamanda insanı, hayatı ve kâinatı bununla ilişkilendirip hayatını ikamet ettirebilir.

Bu külli fikir insanın fıtratından olan içgüdü ve fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarına uygun olmalıdır.

20. asrın gençleri fikri ve ruhi kalkınma kurbanlarıdır. İhmal edilen bu fikri ve ruhi kalkınma modeli, nesiller kaybedildi, zalim idarelere ortaya çıktı.

Hani derler ya dini ilkede kin, haset, tehdit, intikam olmazdı. Nebi Ebu Süfyan’ı bile affetti. “Ebu Süfyan’ın evine giren korunmuştur” dedi.

En büyük sosyal siyaseti o gün O yapılmıştı. Bir gülün açılması Allah’ın emriyledir. İnsan zahirde şekil ve kabukta dövüşse de zafer yine sonuçta Allah’ındır.

Aynı ruhu taşıyan nesillerin anlaşamaması ruhsuzluktur. Bugün yeni nesle dini kapılar sıkıca kapatılmıştır. Nesillerde dünyalar, kavramlar, duygular ve düşünceler farklı farklıdır.

O halde önce ıslah hareketi kendimizde olmalıdır. Bu ıslah bugün zaruridir. Bu ıslah hareketi, her mevsime göre değişen şekillerde ve renklerde sunulmalıdır.

Tarihte pek çok ıslah hareketi yapıldı. Mezhepler sadece hukuk alanında yapılan bir ıslah hareketidir. Bugün hem tasavvufta hem de fıkıhta ıslahat yapılmalıdır.

Buna muvaffak olmanın sırrı da şiddete, intikama, kin ve nefrete veda edilmelidir. Dualar da fili olmalı, teslimle eller açılmalıdır.

Artık dönem İslam’ın Rönesans dönemi olmalıdır. Bunun temelini hazırlayacak üniversiteler, işlevsel hale getirilmelidir.

Bir sürü bir çobana ihtiyaç duymazsa da bir milletin ortak bir beyne ihtiyacı vardır. Üretken, asalak olmayan, robot yetiştirmeyen belli üniversiteler harekete geçirilmelidir.

Görünen o ki Anadolu’nun maddi ve manevi dünyası perişandır. Bugün duygularımız perişan ve mağluptur. Çatışmasız bir lisanla, milli ve manevi bir heyecan doğurulmalıdır.

Ülkemizde Rönesans ve reform yapılması artık kaçınılmazdır. Büyük dava hareketleri paslı zemin üzerinde onu kımıldatacak bir güce muhtaçtır.

Zira hak ile birleşen kuvvet daima hak olacaktır. Kartopumuzu yuvarlayalım. Unutma ki manevi kalkınma da ahlaki kalkınmadan geçer.

  1. Ahlaki Kalkınma: 

Her toplum içinde yaşadığı şartların hazırladığı kendisine özel bir ahlak anlayışı vardır. Ahlak, her toplumda benimsenmiş yaşam tarzı olan örf ve adetler ilmi olarak algılanmıştır.

Ahlak, var olandan işe başlayarak, olması lazım gelene doğru yolculuk yapmaktır. Ahlak, menfaat gözetmeden idealin aranması, pratikte adil olmak ve ödevini yapak ahlakın emredici kuralları arasındadır.

Ahlaklı adam verdiği sözü mutlaka tutar. Ahlak insanın ruhunu temiz tutan, yükselten onu sonsuza doğru yönelten manevi kuvvedir.

Dini bilgiler ruha kuvvet kazandırma yollarını öğretir. Din insanların iç hayatını da düzenler. Bu bağlamda din bilgi kaynağından çok kuvvet kaynağıdır.

Bütün ahlak dışı haller ruhun zayıflığından kaynaklanır. Ruh kuvveti kılıç kuvvetinden üstündür.

Ruhu kuvvetli insan, ahlaklı insandır. Kin, zülüm, kıskançlık ve düşmanlık ruhun kuvvetsizliğinden kaynaklanır.

Ahlaki kalkınma “ruhi kalkınmayı” getirir. Ahlaklı insan ruhun kuvvetini artırdıkça kötülüklerden kurtulur ve olgunlaşır.

Dindeki bir takım düzenli hareketler ruhun kuvvetini artırmaya matuftur. Bedenle yapılan ibadetlerin ruhu kuvvetlendirmesi, bedenin ruh üzerindeki etkesimin sonucudur.

Ruha etkisi olmayan ibadetlerin, boş bir yorgunluk, belki bir gösteriş, korku kültürünün zorunlu sonucudur.

Gerçek dindarlık, ahlakın dayandığı ve yaşattığı ruh kuvvetinin asıl kaynağıdır. Taassup düşüncenin ve hürriyetin düşmanıdır.

Bugün Mekke ve Medine ahlaki açıdan kalkınmış olsa da ahlak toplumun saadetine vesile olmamıştır.

Çünkü tek başına ahlaki kalkınma toplumu saadete eriştirmeye yetmez. Onun için bugün mabetler huzur ve rahmet yağdırmıyor.

  1. Fikri Kalkınma:  

Fikir ile kalkınmaktır ki insan ancak üretken bir fikirle kalkınabilir. Kültürel Kalkınma ise toplumsal varoluşumuzdan bu yana biriktirdiğimiz kültürel, sanat, estetik ve kadim değerlerimizin geleceğe aktarılmasıdır.

Bugün dünyamızda maddi ve manevi kalkınmayı birlikte gerçekleştiremeyen toplumlar huzur bulamadıkları görülmektedir.

Bazı toplumlar maddi kalkınma sağlamış olsalar da manevi kalkınmayı gerçekleştiremedikleri için huzur bulamamışlardır.

Bazı toplumlar da manevi kalkınmayı gerçekleştirdikleri halde maddi kalkınmayı sağlayamamışlardır.

Bu toplumlarda huzur ve mutluluk görememişlerdir. Çünkü kalkınma hem maddi hem de manevi olmalıdır.

Maddi ve manevi kalkınma gerçekleştirebilmek için en önemli temel ilke fikri kalkınmanın önünün açılması gerekmektedir.

Bugün maalesef fikri kalkınma yani düşünce üretimi konusunda ciddi problemler yaşanmaktadır. Dini ve ideolojik kaygılarla bugün üniversitelerde bilgi üretimi çoğu kez engellenmektedir.

Açık ve gizli pek çok problemle karşılaşılmaktadır. Devletin bu konuda acilen tedbir alması zorunludur.

Aksi takdirde fikirsel kalkınma, ekonomik ve ruhi kalkınmanın temelini teşkil eder ki toplumun geri kalmasına terakkiye ayak uyduramamasına imkân vereceği kuşkusuzdur.

İktisadi kalkınmayı gerçekleştiren toplumlar, ruhi kalkınmadan mahrumsalar kendi toplumlarını huzur verme şansları bulunmamaktadır.

– Prof.Dr. Hadi SAĞLAM/İslam Hukuku Anabilim Dalı Başkanı